30 Ocak
Erarta oldukça meşhur bir özel galeri. Londra, Zürih ve New York'da da var. Müze çok büyük değil ancak galerilerle birlikte en az 2 saatinizi alıyor. Ben modern sanat sevdiğim için olsa gerek, benim için güzel geçen 2 saat oldu.
Her ne kadar modern sanat sevsemde onun da bende bir ayarı var. Aşırıya kaçılmış modernizim sanırım beni rahatsız ediyor, çünkü bazı odalarda kendimi çok gerilmiş hissettim. Ancak geneli güzeldi. Son dönem çoğunlukla Rus ressamların resim ve heykelleri vardı. Aslında yazılacak pek fazla birşey yok. Daha ziyade izlemek lazım...
Çalışmalardan örnekler flickr sayfamda. Aşağıdaki resme tıklarsanız gezebilirsiniz :)
tarchintasarim@gmail.com
6 Şubat 2013 Çarşamba
Erarta Modern Sanatlar Müzesi ve Galerileri
Etiketler:
art,
erarta,
fotoğraf,
gezi,
leningrad,
modern art,
modern sanat,
photo,
russia,
rusya,
sanat,
st. petersburg
4 Şubat 2013 Pazartesi
Kanlı katedral / Spas na krovi / church of the savior blood
29 Ocak 2013
Asıl adı Hram Voskreseniya Hristovo... Yani yeniden diriliş kilisesi. Ama neden adı bu şekilde yani Kanlı Katedral olarak ün yapmış, birazdan anlayacaksınız...
Moskova'daki St. Basil katedraline benziyor uzaktan. Aynı rengarenk, mistik görüntü, soğan kubbeler...Masaldan fırlamış gibi sanki. Pencerelerine bakınca, her an bir disney prensesi görecekmişsiniz gibi... Ama hikayesi oldukça kanlı....
Griboedov kanalı kenarındaki katedral 1883-1907 yılları arasında, mühendis A. Parladnom tarafından Neo-Rus tarzında inşa edilmiş. Dönemin Çar'ı 3. Aleksandr, 1881 yılında bir suikast sonucu ölen babası, 2. Aleksandr için yaptırmış. Gösterişli süslemeleri, dünyaca ünlü mozaikleri ile şehrin bir sembolü haline dönmüş bu yapı. Moskova'da Kızıl Meydan'daki St. Basil Katedraline çok benzediği bir gerçek ancak ondan daha büyük bir katedral. Elbette benim için St.Basil'in yeri hep başka olacak :)
Şimdi, bakalım bu cıvıl cıvıl güzellikteki yapı aslında nasıl bir hikayeyi barındırıyor. Dönem Çar 2. Aleksandr'ın dönemi. Hükümdarlığı sırasında pekçok başarıya imza atmış (hatta 1. Petro ve Lenin'le eşdeğer reformlar yaptığı bile söylenebilir) olsa da özellikle son dönemlerde yaptığı hatalar Aleksandr'ı gözden düşürmeye yetmiş. Alınan kararlar sonrası Rusya kötüye giderken, büyük bir bunalım da peşi sıra geldi. Aleksandr'a defalarca suikast girişimi olmuş. Bir defasında tren yoluna bomba konmuş, ancak trenin geç kalması, bir başka trenin erken geçmesi sonucu asıl çarın bulunduğu trene birşey olmamış. Bir defasında da yemek salonuna bomba konmuş ancak çar bir akrabası ile konuşmaya dalınca geç kalmış ve bomba patladığında 20 asker ölmüş, 40'ı da yaralanmış, çara birşey olmamış.
Sonuçta 13 Mart 1881'de Griboedov kanalı üzerindeki bir köprüden geçerken bomba patlamış. Patlayan bomba yine Çarı etkilememiş ancak bir asker bombanın etkisiyle yaralanmış. Bunun üzerine Çar tüm uyarılara rağmen askerine bakmak için arabadan inmiş, yanına gitmiş ve 2. bomba da o zaman patlamış. Ayakları kopan çar saraya götürülse de kurtulamamış.
Bir rivayete göre geleceği gören birisi Çar'a hep bacakları kan içerisinde öleceğini, öldürüleceğini söylemiş ama Aleksandr bunu hep göz ardı edip korkusuzca yapmak istediklerini yapmış. Hep ölüme meydan okumuş. Sonunda aynen söylendiği gibi bacaklarıo kan içinde kalmış. Bacaklarından akan kan Neva nehrinin kanallarından birine karışmış ve oluk oluk akmış. 3. Aleksandr da babasının ölümcül yara aldığı bu köprünün hemen yanına bu katedrali yaptırmış.
İşte görüldüğü üzere pek de görüntüsü ile örtüşmüyor katedralin hazin hikayesi....
Yine de görülmeye değer fevkalade güzel bir yapı...
Bir dahaki yazım tam benlik b,ir yere ait :) Erarta Modern Sanatlar Müzesi...
1 Şubat 2013 Cuma
Peter ve Paul Kalesi (Петропа́вловская кре́пость-Petropavlovsklaya Krepost)
27 Ocak 2013
St.Petersburg'dan herkese priviet :) Buraya geleli bir haftayı geçti dostlar ama ben ancak blogumun başına oturabiliyorum. Tamam, itiraf ediyorum, bu güzel, büyülü şehirde kendimi kaybettim :)
Aslında, daha önce de söylediğim gibi, 2000 yılında Petersburg'u gezmeye gelmiştik. Ne var ki iki günlük gezimiz oldukça koşturmacalı geçmişti. Kaldı ki, az bildiğim Rusça ve nerdeyse hiç bilmediğim yol yordam ile rehbere mahkumdur. Oysa şimdi canım ne zaman nereye isterse gidiyorum. Bu gerçekten büyük bir özgürlük.
Uçağın tekerleklerinin Pulkova havaalanı pistine değmesiyle başladı heyecanlı gezimiz. Malum, ben bu toprakları severim bilirsiniz. Soğuğunu, karını, kışını, müzeleri, parklarını, metrosu, sokaklarını... Keyifli geçeceği belliydi zaten gezinin, nazar değmesin ;)
Neyse... Gelelim ayrıntılara... Gezdiğim yerleri size tanıtacağım ki ilk olarak Peter ve Paul Kalesinden başlayacağız ama bu arada birbirinden güzel stampler, peçeteler, dekupaj kağıtları ve stenciller aldığımı heyecanla dile getirmek istedim. Yani tatildeyim, taaa buralardayım ama işimi de ihmal etmiyorum sevgili atölyedaşlarım :)Fotoğrafları mı? Elbette ama bir başka yazıya ;)
Eveeeet şimdi gelelim bizim Peter'in şu meşhur kalesine...
Peter ve Paul Kalesi (Петропа́вловская кре́пость-Petropavlovsklaya Krepost)
Buz gibi bir pazar günü gittik kaleye. Bir ara ellerimin bileklerimden kopup ayrılacağını sanmıştım. Buna rağmen o kadar keyif aldım ki gezerken... Özellikle de son kısımdan...İşte kalenin hikayesi:
St. Petersburg kalesi olarak da bilinen Petropavlovskaya Krepost'u, 14 Mayıs 1703'de Büyük Peter yani Aziz Peter yani nedenini anlamadığım şekilde bizim Deli Petro dediğimiz, ama aslında muazzam işlere imzasını atmış Çar, "Zayachy Ostrov" (Tavşan Adası)na kurmuş. Adanın ismine yakışır bir tavşan heykeli de kütüğün üzerinde adaya girerken sizi karşılar...
Ada Neva nehrinin üzerinde, üçgen şeklindedir ve kışın Neva nehri donduğundan üzerinde rahatlıkla yürüyebilirsiniz :) ki biz de öyle yaptık...
Kale ilk olarak ahşaptan yapılmış, 170-1740 yılları arasında tuğlaya çevrilmiş. Amaç İsveç ordularını engellemekmiş ama İsveçliler buraya kadar hiç gelememiş. 1779- 1785 yılları arasında güney surları granitle kaplanmış. 1718-1912 arası da Turma Trubetskova Bastion hapishanesi siyasi hapisane olarak kullanılmış. En tehlikeli suçlular, günümüze kadar ulaşamayan Aleksievskiy Ravel'in de bulunduğu gizli evde tutuluyormuş. 1870- 1872 arasında mühendisler Konstantin Andreev ve Mikhail Pasypkin tarafından yeni hapisane inşa edilmiş. Siyasi hapishanede dönemin tanınmış yazarları Maksim Gorki ve Dostoyevski de yatmış. Bunun dışında, Büyük Peter'in oğlu Aleksey, Lenin'in ağabeyi Alexander ve Troçki de hapisanenin sakinleri içinde yer almış.
St.Petersburg'dan herkese priviet :) Buraya geleli bir haftayı geçti dostlar ama ben ancak blogumun başına oturabiliyorum. Tamam, itiraf ediyorum, bu güzel, büyülü şehirde kendimi kaybettim :)
Aslında, daha önce de söylediğim gibi, 2000 yılında Petersburg'u gezmeye gelmiştik. Ne var ki iki günlük gezimiz oldukça koşturmacalı geçmişti. Kaldı ki, az bildiğim Rusça ve nerdeyse hiç bilmediğim yol yordam ile rehbere mahkumdur. Oysa şimdi canım ne zaman nereye isterse gidiyorum. Bu gerçekten büyük bir özgürlük.
Uçağın tekerleklerinin Pulkova havaalanı pistine değmesiyle başladı heyecanlı gezimiz. Malum, ben bu toprakları severim bilirsiniz. Soğuğunu, karını, kışını, müzeleri, parklarını, metrosu, sokaklarını... Keyifli geçeceği belliydi zaten gezinin, nazar değmesin ;)
Neyse... Gelelim ayrıntılara... Gezdiğim yerleri size tanıtacağım ki ilk olarak Peter ve Paul Kalesinden başlayacağız ama bu arada birbirinden güzel stampler, peçeteler, dekupaj kağıtları ve stenciller aldığımı heyecanla dile getirmek istedim. Yani tatildeyim, taaa buralardayım ama işimi de ihmal etmiyorum sevgili atölyedaşlarım :)Fotoğrafları mı? Elbette ama bir başka yazıya ;)
Eveeeet şimdi gelelim bizim Peter'in şu meşhur kalesine...
Peter ve Paul Kalesi (Петропа́вловская кре́пость-Petropavlovsklaya Krepost)
Buz gibi bir pazar günü gittik kaleye. Bir ara ellerimin bileklerimden kopup ayrılacağını sanmıştım. Buna rağmen o kadar keyif aldım ki gezerken... Özellikle de son kısımdan...İşte kalenin hikayesi:
St. Petersburg kalesi olarak da bilinen Petropavlovskaya Krepost'u, 14 Mayıs 1703'de Büyük Peter yani Aziz Peter yani nedenini anlamadığım şekilde bizim Deli Petro dediğimiz, ama aslında muazzam işlere imzasını atmış Çar, "Zayachy Ostrov" (Tavşan Adası)na kurmuş. Adanın ismine yakışır bir tavşan heykeli de kütüğün üzerinde adaya girerken sizi karşılar...
Ada Neva nehrinin üzerinde, üçgen şeklindedir ve kışın Neva nehri donduğundan üzerinde rahatlıkla yürüyebilirsiniz :) ki biz de öyle yaptık...
Kale ilk olarak ahşaptan yapılmış, 170-1740 yılları arasında tuğlaya çevrilmiş. Amaç İsveç ordularını engellemekmiş ama İsveçliler buraya kadar hiç gelememiş. 1779- 1785 yılları arasında güney surları granitle kaplanmış. 1718-1912 arası da Turma Trubetskova Bastion hapishanesi siyasi hapisane olarak kullanılmış. En tehlikeli suçlular, günümüze kadar ulaşamayan Aleksievskiy Ravel'in de bulunduğu gizli evde tutuluyormuş. 1870- 1872 arasında mühendisler Konstantin Andreev ve Mikhail Pasypkin tarafından yeni hapisane inşa edilmiş. Siyasi hapishanede dönemin tanınmış yazarları Maksim Gorki ve Dostoyevski de yatmış. Bunun dışında, Büyük Peter'in oğlu Aleksey, Lenin'in ağabeyi Alexander ve Troçki de hapisanenin sakinleri içinde yer almış.
Kalenin ortasındaki Peter ve Paul katedrali Domenico Tezzini tarafından 1712-1733 tarihleri arasında tasarlanmış ve Çan kulesi helezonunun tepesinde bulunan melek heykeli ile şehirdeki en yüksek (122.5metre) yapı olmuş. Çan kulesi 2001'de yapılan 51 değişik ses veren çanları ile ünlüdür. Katedral, 1708'den itibaren Romonov hanedanlığının mezarı olmuş. Son Çar 2.Nikolay ve ailesi için ayrı bir oda mevcut. Nikolay ve ailesi bolşevik isyanı sırasında yakalanmış, Moskova'da bir evde tutulmuş (Romanovlar'ın son evi) , ardından şehir dışında küçük bir kulübede hapsedilmiş ve idam edilmiş. Küçük kızları Anastasia için farklı hikayeler var. Kimileri onun büyükannesi ile birlikte Fransa'ya kaçtığına inanıyor ve yakın zamanda orada öldüğünü düşünüyorlar. Hatta Gorbaçov bile buna inananlardandı.Masallara kim inanmak istemez ki, ama acaba masal mı? Büyük Peter de aynı katedraldeki mezarında sonsuz uykusunda...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)