30 Kasım 2010 Salı

Merail'e...

Ah be canım arkadaşım... Ben sana demedim mi gel bu hüzünlü, eski şehrin kıymetini bil diye... Canım benim, seni çok ama çok iyi anlıyorum hem de kafama vurula vurula... Hadi ben mecburiyetten arşınladım bu yolları, ya sen? Gel dönelim herşeyin kıymetinin bilindiği kubbelerin gölgesine!

Sevgili arkadaşım (ruhtaşım) Merail'in blogundan bir alıntı: "ulasimizinin ilerleyecegine gerilemis olmasina, bir cok insanin yuzunde huzun, mutsuzluk gormeye, ezilmelerine, kadinlarin kendi haklarini aramayislarina, bunu yanindaki erkekten bekleyislerine, hakkini ariyan kadini, kendini savununa, kendi adina konusan kadinin tuhaf karsilanmasindan, gelecegimiz olan cocuklarin gelismeyislerine ailelerin duyarsizliklarini, cocuklarinin hakki icin mucadale vermeyislerini, halen yetersiz gelisen cocuklar, insanlarimizin cevresindeki insani dusunmeden insani olmayan gudulerle savas icinde yolda gidisleri ve bu yuzden hic abartmadan bir saatte beynimin zonklamasina, insanlarin yuksek sesle konusmalarina, catik kaslarla yanimda...."

Ne de güzel tercüman olmuş Haziran'dan bu yana hissettiklerime... Seni hakeden bir şehirde olman dileğinle arkadaşım...

Merail'in yazısının devamı için bir TIK!

Bekle beni İstanbuuuuuuuuuuuullll :)


Elif ve ben Türkiye'ye dönerken hep ihtimal İstanbul'du. Yani ikimiz için de... Ama zaman döndü, işler karıştı ve ben kendimi Ankara'da buluverdim. Dedik ki, sık sık gider geliriz... Ama olmadı...

Artık canıma tak etti... Yarın İstanbul'a daha da öte kardeşime gidiyorum... Heyecanlıyım ve çooooook özledim...

İstanbul'u seviyorum. Ankara'dan daha çok seviyorum, ne yalan söyleleyim. (Moskova'yı dışarda tutuyorum konudan) Ama bu sene öylesine yaprak gibi savrulduk ki... Herşey öylesine elden gelmeyen şekillerde gelişti ki... Şikayet etmiyorum, herşeyde vardır bir hayır.

Şimdi özlem giderme zamanı...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Bekleyiş...ve... Heyecan

Neden midye kabukları? Bilmem! Öylesine...

Bu sıralar hayat hep birşeyleri bekleyerek geçiyor. Yani aslında hayat beklemekle geçer ama bu aralar benim beklediklerim hep ciddi kararlar ve sonuçlar yaratacak şeyler. Yaz başından hatta geçen bahardan beri bu şekilde devam ediyor.

Önce Moskova'da kalıp kalamayacağımızı bekledik, sonra İstanbul'a yerleşip yerleşemeyeceğimizi, ardından Moskova'ya geri dönüp dönmeyeceğimiz. Şimdi birbirimizi bekliyoruz.

Pazartesi boyama kursumu bekliyorum keyifle. Sonbaharda Moskova'ya gideceğim günü bekledim, ardından kızımın doğum gününün gelmesini ve Memlekent dergisinin çıkmasını bekledim ve şimdi yine birşey bekliyorum, haydi hayırlısı...

Bu büyük bir sır değil ama güzel bir sürpriz olabilir. Tabi şartlar olgunlaşır, evdeki hesap çarşıya uyar, cesaret toparlanır ve tabi şans da yardım ederse...

Bugün kurs günüm. Yaşasın! deyip dün akşam boyamam gerekip de üşendiğim tepsimin zemin boyasını atmak için sahneden çekiliyorum. Öğleden sonra Pirinç Han! yine :)

27 Kasım 2010 Cumartesi

Memlekent dergisinin Moskova sayısındayım...


Memlekent, Psikeart dergisinin 3 ayda bir çıkardığı, Ülkeler ve Şehirler dergisi. Daha çok rehber niteliğinde, oldukça güzel bir dergi. Bana ulaştıklarında beni nerden duyduklarını sordum. İnternette Moskova ile ilgili ne araştısak hep sizin adınız çıktı karşımıza dediler. Ayrıca geçtiğimiz yıl basılan ve satılan "Gezgin Gözüyle Kafkasya ve Rusya" kitabında çıkan yazımı da okumuşlardı.

Benden olabildiğince yazı ve fotoğraf istiyorlardı.

10 gün gece gündüz yazılarımı taradım, yeni araştırmalar yaptım, yazı ve fotoğraflarımı yolladım, heyecanlı bekleyiş başladı.

Ama bugün o bekleyiş bitti hem de yüzümde kocaman bir gülümsemeyle...

Dergiyi Arkadaş kitap evinde bulunca, bana kargoyla yollamalarını bekleyemeyip hemen bir tane aldım.

Ve... mutlu son... 4 adet yazım kullanılmıştı. Üstelik de kendi fotoğraflarımla desteklenerek. Yetmiyormuş gibi derginin çeşitli sayfalarındaki yazıları desteklemesi için de bazı fotoğraflarım kullanılmış...

Mutluluk ve gurur :)



YAZILARIM:

Yer altındaki Moskova:






Sovyetler'in cennetler birliği:





Moskova'nın taştan yüzler:





Eli boş dönmek olmaz. Hediyelik bunlar:





Diğer yazılarda kullanılmış fotoğraflarım:







26 Kasım 2010 Cuma

Saman Pazarı ve Pirinç Han


İşte bu... Bir insan nasıl böyle bir yerde mutlu olmaz. Güzel ve hayal aleminde harika bir gündü. Tabi hayaller bazen gerçek olur :)

Resimler, seramikler, antikalar, incikler, boncuklar, şapkalar, aksesuarlar... Pirinç Han tam da aradığım güzellikte ve ruhumu doyuran bir gezi oldu benim için. Ve... Fotoğraflar :)


































Ve... günün alışverişi :))







Canım arkadaşım Cerenim... Teşekkürler bu güzel gün için! Ne iyi ettin de aklına geldi.