18 Kasım 2011 Cuma

meleğim... iyi ki doğdun!



Hastanede seni bana getirdiklerinde öyle miniktin ki ellerin o mini minnacık tulumun bile içinde kayboluyordu. Kıpkırmızı yumuk yumuktun. Şimdi onbeş yaşında bir genç kız olsan da hala o hastane odasındaki bebeğimsin. Ultrason kağıdında ilk gördüğüm andaki heyecanımsın :)

Gözlerimi kapadığımda, Moskova'da ilk evimizin önünde, nehir kenarında, bukleleri savrula savrula ve de düşe kalka neşeyle koşturuşun geliyor gözlerimin önüne.

İnsan hayatında İyi ki... diye başlayan cümleler kurması zor ve önemlidir. Sen benim en büyük iyi ki'msin. İyi ki girdin hayatımıza, iyi ki kızımsın, meleğim canımsın. Doğum günün kutlu olsun Sera'm... Canım kızım benim...

1 Kasım 2011 Salı

canım annem... seni çok seviyorum... hep yanımdasın, hep yanımda ol...



Yatak odasında, o zamanlar bana çok kocaman görünen yatağın üzerine yüzükoyun uzanmış, ellerimi çeneme destek yapmış annemi izliyorum. Yine bir programları var. Babam subay olduğu için ve o zamanlar milli bayram kutlamaları iptal edilmediğinden!!! annemler sık sık akşam şıkır şıkır giyinip davetlere giderlerdi. Milli bayramlar, terfi edenler, tayin olanlar, vb sebeblerle.

Ben de yatağa yüzüstü uzanır, ellerimi çeneme destek yapar, annemin birbirinden güzel kıyafetlerini giyişini izler, makyaj yapışına imrenir, neden onun kadar güzel olamadığıma hayıflanırdım. Güzeldir benim annem. Her anne gibi... Ama gerçekten güzeldir. Sarı saçları, yeşil gözleri, orta yaşını çoktan geçmiş olduğu zamanlarda bile, yeni doğum yapmış olduğu zamanlarda bile genç kızlara taş çıkaracak vücudu ile maşallah :) çok güzeldir benim annem.

Bir çocuğun annesine "iyi ki doğdun" demesi çok ironik aslında :) düşünsenize o doğmuş olmasa zaten siz hiç olmayacaksınız. Ama yine de... canım annem... iyi ki doğdun... bir parçacık da olsa sana benzediyse huyum, suyum, aklım ve vicdanım ne mutlu bana! Hep yanımdaydın, hep yanımda kal... Seni çok seviyorum!

29 Ekim 2011 Cumartesi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun..!




Ancak Cumhuriyet bayramının resmi törenini iptal edebilirsiniz. Kalbimizdeki Atatürk aşkını, cumhuriyet aşkını yok edemezsiniz, sizin buna gücünüz yetmez!!! Elinizden geleni yapınız! Yine de Atatürk'ün çocuklarını yıldıramazsınız!!! Bu bayram, şehitlerimizin anısına, depremzedelerin anısına ve de inadına kutlanacak gururla. Sen kutlasan kaç yazar!!! kutlamasan kaç yazar!!! Sana boyun eğileceğini, her yaptığının kabul edileceğini mi sanıyorsun? Yüzde ellileri görüp de eşşeği sağlam kazığa bağladım sanma! Bakma cehalet sarmış hastalık gibi (sayende!) ülkemi. Ama Atatürk'ün çocuklarıyız biz. Sen ne kadar cehalete sürüklesen de memleketi biz yeniden yetiştireceğiz, yeşetreceğiz geleceğimizi ve o gelcekte senin yerin YOK!


88.yılda bir ilk !
ATATÜRK ölüm döşeğinde iken iptal edilmedi !
ATATÜRK öldü iptal edilmedi ! İkinci dünya savaşında ve üçüncü ihtilal sırasında iptal edilmedi !
Kıbrıs savaşı sırasında iptal edilmedi !
1999’da 18.373 ölü ve 48.901 yaralı verdiğimiz Marmara depriminde iptal edilmedi!

28 Ekim 2011 TÖRENLER İPTAL EDİLDİ !

Sana ve yanındaki, sağındaki, solundaki, arkandaki, önündeki her tür mahluka inat


29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!!!

16 Ekim 2011 Pazar

Moskova Hakkında 3

Gelelim Moskova'da yaşayanlar için önemli olan 3. konuya. Moskova'da konut...

1998 yılında ilk gittiğimde elbette bu çok daha büyük bir sorundu. Daha doğrusu o zamanki sorunlarlaşimdiki sorunlar farklı diyelim. Bırakın lüks bir ev bulmayı, eli yüzü düzgün, büyük olmasa da temiz bir ev bulmak hayli zordu. En azından makul fiyatlarda. Burada bir parantez açmak istiyorum. O zaman bile Moskova'da makul fiyat ev konusunda Türkiye'den biraz farklı. O zamanlar temiz ve kokmayan bir ev bulmak tamamen şanstı ama iyi ki biz şanslı kesimdendik. İlk evimiz 2 oda idi. Moskova'da evler oda sayısı ile söylenir. Yani bir oda bir salon yoktur. Bizimki de 2 odaydı, siz isterseniz bir oda bir salon diye düşünebilirsiniz :) 80 metrekare kadardı ve oldukça uygun bir fiyata tutmuştuk. 700$. Ancak yeri çok güzeldi, merkezde, nehir kenarında harika manzarası olan bir evdi. Kızıl meydana yürüyerek 15dk uzaklıktaydı. Ev daha önce hep yabancılar oturduğu için temiz ve bakımlıydı. Mobilyasız ve beyaz eşyasız olarak tutmuştuk.

İkinci evim diğerinin hemen yanındaydı. Aynı manzaraya sahipti, yine daha önce yabancılar yaşadığı için temiz ve bakımlıydı. Yalnız 3 odaydı. Mobilyasız ve beyaz eşyasız tutmuştuk. Burada belirtmek istediğim temiz ve bakımlı derken, boyası badanası olan, böceksiz ve kokmayan ev demek. Yoksa Türkiye'deki gibi düşünmeyin. Bu evimiz de 800$ idi en son çıkmadan önce 1100$'a kadar çıkmıştı. Yine çok şanslıydık.

Üçüncü evim ise biraz daha uzaktaydı, çocukların okuluna yakın olması için tutmuştuk. Moskova'nın elit bir semtiydi. Ev harap haldeydi, o yüzden uygun fiyata tutup içini tamamen döküp yeniden yaptık. Mutfak dolaplarına kadar... Tam bir felaketti. Duvarlarda duvar kağıdı yerin gazete kağıdı kullanılmıştı, hem de kat kat... Ama yapıldıktan sonra güzel bir ev oldu. Elbette en ekonomik şekilde yeniledik. Yine 3 odaydı, mobilyasız ve beyaz eşyasızdı. Sadece salonumuzun 4'de 1'i kadar bir yarı kuyruklu piyano vardı. Kilerin yarısı da ev sahibinin eşyası ile doluydu. Yani aynı zamanda depo görevi gördük. Hala düşündükçe kızıyorum çünkü o kadar masraf yapıp 1700 dolara oturduğumuz evde bir de alanımız dardı. Ama çocukların okuluna yakın bulabildiğimiz en uygun evdi ve semti çok seviyordum.

Şimdi bunları okuyup herkesi bizim gibi şanslı görmeyin. Çok zor koşullarda, çok kötü evlerde yaşamak zorunda kalan arkadaşlarımız oldu. Ama karamsarlığa kapılmayın, şimdilerde evler daha bakımlı ve güzel. Sadece artık daha pahalı. Yani oraya taşınacaksanız ya alacağınız maaş bu fiyatları karşılayabilecek kadar olmalı ya da firmanız kiranızın tamamını ya da bir kısmını karşılıyor olmalı.

Bir diğer önemli konu da hangi semtte yaşayacağınız. Benim tavsiyem imkanınız varsa şehrin ne çok merkeznde ne de çok dışında yaşamayın. Merkez çok kalabalık ve trafiği çok kötü. Şehir dışı ise yeteri kadar güvenli olmayabilir.

Ev tutacağınız semt mümkün oldukça işyerinize yakın olmalı. Hatırlarsanız yazmıştım, Moskova=Trafik... Trafiği en aza indirgemenin ilk yolu işinize yakın bir yerde yaşamanız. Eğer bunu yapamıyorsanız, mesela işiniz merkezdeyse, merkezde ev kiraları çok yüksek olacaktır. O durumda hem sizin güvenli olacak ve gidip gelirken sizi çok yormayacak yerleri tercih etmelisiniz. Örneğin bence Leningradski Prospekt ve Taganskaya, Marksistkay'dan uzak durun! Kutuzovski Prospekt'in şehir merkezine yakın kısmından sakının. Çünkü buralar çok iyi semtler olsalar da en yoğun trafiğe maruz olan yerlerdir. Bunun yanısıra Leninski Prospekt belli saatlerde trafiğe maruz kalır ancak gün içinde nispeten rahattır ve diğer yerlerden biraz da olsa trafiği daha rahattır. Bunun ana sebebi ise neredeyse tamamen konut bölgesi olmasıdır, iş yeri çok azdır. Yine Leninski Prospekt civarındaki Akedemiçeskaya metro istasyonu ve civarı yaşama uygun bölgelerdir ancak Profnosoyuznaya prospekt günün her saati çok yoğundur. MGU yani Moskova devlet üniversitesi ve civarı da yaşamak için çok uygun, elit bölgelerdir. (Miçurinski prospekt, Mosfilmovskaya prospekt, Lomonosovski prospekt)

Malodejnaya metro ve civarı ile Rublovskoye yabancıların yaşamak için sıkça seçtiği bir bölgedir, özellikle Türklerin. Merkezden trafiği çok yoğundur ama yaşam alanı güzeldir.

Elbet daha pekçok bölge mevcut. Ancak bunlar benim yakınen bilip aklıma gelenler. Ev aramaya başlamadan önce mutlaka firmanızda uzun zamandır çalışan yabancılara fikir sorun, yardımlarını isteyin.

Evinizin nasıl olacağı daha çok sizin şartlarınıza bağlı. Eski stalin evlerinin birçoğu bakımdan geçmiştir ve güzeldir. Ama pekçoğunun girişi hala kötü durumdadır. Bunu ancak gezerek görebilirsiniz. Büyük çoğunluğunda yaşlı bir teyze güvenlik olarak girişinde oturur :D

Beton bloklar şehrin dışlarına doğudur. Genelde teknik sorunları olur. Ama şimdi yönetimi çok iyi olanlar vardır. Yine de ben çok tavsiye etmiyorum.

Kiremit evler vardır, dışları kiremit kiremit olur. Birbirlerinin birebir aynısıdırlar. Yine şehrin dışına doğrudur. Beton bloklardan daha yenilerdir ve güzellerdir.

Bir de yeni siteler vardır. Ful güvenlikli ve lüks daireler. Şehir merkezinden çok uzak değillerdir. Lüks bir yaşam sunarlar size. Çok pahalıdırlar. Örneğin bir arkadaşım 10bin dolara oturuyordu. Eğer firmanız karşılıyorsa hiç düşünmeyin bile, mutlaka faydalanın. Park eyri ve güvenlik sorununuz olmaz.

Bir de şehrin tamamen dışında siteler bulunmakta. Müstakil evlerden oluşan. Bunlarn fiyatlarını telaffuz bile etmiyorum :) Bu evlerin tek sorunu bence, şehre uzak oluşu ve ciddi trafiğe maruz kalacak olmanız.

Ben şehre mümkün oldukça yakın olmayı tercih ediyordum çünkü şehirde dolaşmayı seviyordum. Günde 2 bazen 3 yere gidebilmek istiyordum. Ama benim kafam rahat etsin, huzurlu olayım, evimin tadını çıkarayım derseniz o zaman şehir dışında daça adı verilen evleri de düşünebilirsiniz. Daça Rus'ların haftasonu evleridir ama son yıllarda sürekli yaşamak için de kullanıyorlar. Müstakil, bahçeli evklerdir. Çok lüksleri de vardır, standart olanları da...

Ev ararken sakın umutsuzluğa kapılmayın. Yüzde yüz istediğinizi bulamayabilirsiniz ama uzun arayışlardan sonra mutlaka içinize sinecek birini bulacaksınızdır. Belki de çok şanslı olacaksınız ve ilk gördüğünüz evi beğeneceksiniz kimbilir :) Yine de birkaç ev görmeden karar vermeyin. İyi bir evde oturmak için büyüklüğüne göre minimum 1500-2000 doları gözden çıkaracağınızı unutmayın :/

Evi beğenip kontratı yapacağınız zaman mutlaka yanınızda fotoğraf makinanız olsun ve evin içindekiler çekin. Evden ayrılacağınız zaman ev sahibiniz benim şunum da vardı, bunun şurası kırılmış gibi bahaneler üretebilir :) Çünkü depoziti geri vermek istemezler...

Son olarak şu iki şeyi unutmayın: evi ev yapan 4 duvar değil, içinde yaşayanlardır ve eğer orada yaşayacaksanız (Moskova'da) biran önce eviniz olduğunu kabullenmelisiniz. Çünkü aklınız geride kaldığı sürece mutlu olamazsınız. Belki birkaç ay belki 12 yıl yaşayacaksınız. Artık Moskova'nın eviniz olduğunu ne kadar çabuk kabullenirseniz o kadar mutlu olursunuz. Evet, ev Moskova'da halen bir sorun ama Moskova'yı yaşamak için değecek,inanın...

Moskova'da yaşamak değil, Moskova'yı yaşamanız dileğiyle... :)

11 Ekim 2011 Salı

Moskova Hakkında 2

Gelelim Moskova'da bence önemli olan 2. konuya. Moskova'da ulaşım. Her metropolitan gibi Moskova'da da bu çok önemli bir konudur. Özellikle de Moskova'nın trafiğini düşünürsek...

Moskova=Trafik

İstanbul'da yaşayan arkadaşlarımız sakın trafik var diye şikayet etmesinler :) beterin beteri vardır. Pekçok büyük şehir özellikle işe gidiş (okula gidiş) ve dönüş saatleri herzaman yoğun bir trafiğe maruz kalır. Bu zamanlarda belli yollar oldukça yoğundur. Bazen insanı çıldırtacak kadar. Özellikle de bazı yollar o saatlerde mecbur olmadıkça asla kullanılmamalıdır. Bu genellemeyi hepimiz biliriz. Ama Moskova'da bu genelleme geçerli değildir. Evet bu bahsettiğimiz "pick time" denilen zamanlarda Moskova trafiği tam bir keşmekeştir. Ama bilmeniz gereken şu: Ayrıca Moskova'da günün herhangi bir zamanı, herhangi bir yolu acımasızca tıkanabilir. Tıkanmaktan kastım mesela yürüyerek 15dk uzaklıkta olan işyerinizden eve arabayla 1 saatten fazla zamanda gelmek durumunda kalabilirsiniz.

Peki ne yapmalı? Öncelikle en çok tıkanan yolları bilmelisiniz. Yine genelleme olacak ama hiç değilse bu kadarını bilmeniz sizi bir parça da olsa rahatlatabilir. Şehrin merkezinde bir iç çevre yolu vardır. "Kaltsyo" (halka) adı verilen bu yol gün içerisinde bazen yoğun bazen çok yoğun trafiğe maruzdur. Ara ara bazı bölgelerde trafik çok rahatlasa da 1 kilometre ötesini bilemezsiniz. Yine de yoğun trafikte dahi yazvaş da olsa akar. pick zamanlarda çok ama çok yoğun olur. Mümkünse uzak durun!

Bunun bir sonrasında yani dış çevre yolu ile katsyo arasında 3. çevre yolu bulunmaktadır. "Trity kaltsyo" adı verilen bu yol iç çevre yolu kaltsyodan dah kötüdür. Trafiğin sakin olduğu bir zamana denk gelirseniz inanın bana çok şanslısınız. Ama bazı bölgelere gitmekte oldukça elverişli bir seçenek sunar size. Yavaş akan trafiği göze alıp içten düz gideceğiniz ama trafiğine güvenmediğiniz bir başka yol için alternatif olabilir. Burada tamamen devreye şans giriyor. Umarım şanslı bir insansınızdır :)

Bir de en dışta, şehirler arası yola çıkmadan dış çevre yolu yer alır. MKAD adı verilen bu yol gün içerisinde fazla yoğun değildir. Ancak şehre giremeyen tüm kamyonlar ve tırlar orada seyreder. MKAD'ın da belli yoğun olduğu yerleri vardır. Bir de yolunuzu çok uzatır. Eğer şehrin dış kısımlarında gideceğiniz bir yer yoksa gerekli bir yol değildir. Ama MKAD üzerinde ve yakınında pekçok büyük market ve yerleşim alanı bulunmaktadır. Eğer oralara gidecekseniz pick zamanlar dışında kullanabilirsiniz.

Bir de şehrin merkezinde çok geniş prospektler bulunur. Bu prospektler şehrin merkezinden MKAD'a kadar giden ve şehri diklemesine geçen yollardır. Gün içerisinde trafiği değişiklik göstersede geneli kullanıma uygundur. (Leningradski prospekt hariç, havaalanı yoludur ve genellikle yoğundur)

Onun dışında merkezdeki tüm sokaklar tamemen şans işidir. Özellikle kaza olduğu takdirde size tavsiyem bulduğunuz ilk çıkıştan kaçmanızdır. Kaza tüm yolu kapatır ve polis gelip rapor tutulup bilirkişiyi çağırıp onun da raporunu tutmasını bekleyip araçların kenara çekilmesi saatler alacaktır.

Çok karamsar bir tablo değil mi? Ama gerçek bu. 98 yılında ilk taşındığımda evimin önünden dakikada bir araç geçerdi. En son ayrıldığımda evimin önündeki yolun 2 saat tamamen durduğuna şahit oldum.

Bir de Medvedev (Putin) olayı var. Eğer onlardan biri ya da önemli bir devlet adamı geçecekse yoldan işiniz var demektir. Yol onların geçmesinden en az 20dk önce kapatılır, ne zaman açılacağı ise koca bir soru işaretidir. Bu konuda Kutuzovski prospekte dikkat! En çok kapanan yol orasıdır ve ona bağlı Novy Arbat da trafikten nasibini alır. Gün içerisindeki trafik durumu düzenl,olarak bazı radyo kanallarından söylenir.

Peki ne yapmalı?

Tek cevabım var... METRO!

Metro pick saatlerde çok kalabalıktır ve binişi inişi çıkışı herşeyi ölümcüldür AMA diğer zamanlarda size mükemmel bir ulaşım seçeneği sunar. Kaç dakikada nerede olacağınızı kesin olarak bilirsiniz. Üstelik metronun şehir içindeki pekçok istasyonu açık hava müzesi gibidir. Metro ile ilgili yazımı şuradan okuyabilirsiniz: http://tarchinmoscow.blogspot.com/2007/09/dikkat-kaplar-kapanyor-bir-sonraki.html

Bunun dışında elbette otobüs, tramvay, traleybüs ve dolmuşlar var. Tramvaylar çok yavaş ilerler ama çok nostaljik ve keyiflidir. Otobüsler ve traleybüsler genelde fazla kalabalık olmaz. Dolmuşlar da yeryüzünden ilerleyebileceğiniz hızlı ulaşım aracıdır. Ancak bunların hepsi trafiğin durumu ile doğru orantılıdır. Havanın güzel olduğu zamanlarda ya da karlar altındaki Moskova'yı izlemek isterseniz bunlardan birisini de seçebilirsiniz. Bilet gişelerinden bilet alıp binebilir ya da direk biletinizi biraz daha pahalıya şoförden temin edebilirsiniz. Ayrıca aylık kartlar bulunmaktadır ve metro gişelerinde satılır. Onlardan birini alır, hem metro hem tramvay, traleybüs ve otobüsde kullanabilrisiniz. Eğer genellikle toplu taşım aracını kullanacaksanız ekonomik olur. Bu kartların aylık sınırsız olanı ve daha ucuza aylık 70 kullanımlık olanı vardır.

Taksi mi dediniz? :) 12 yıl boyunca Moskova'da taksiyi ne kadar kullandım biliyor musnuz? İki elin parmaklarını geçmez. Damalı taksiler şehirde az sayıda vardır ve çok pahalıdır. Zakaz taksiler (bulunduğunuz yere telefonlaçağırırsınız. damalı değillerdir genelde) diğerlerine göre biraz daha uyguna gelir, tabi sürekli çağırıyorsanız ve anlaşmalıysanız. Bu taksilerin pekçoğu legal değildir. Ama herkes kullanır. Bunun dışında taksiye binmek istiyorsanız yolun kenarına gelip elinizi kaldırmanız yeterli. Herhangi bir araç durur, gideceğiniz yeri söylersiniz, fiyatta pazarlık yapar ve binersiniz. Genelde yabancı olduğunuzu anladıkları anda yüksek fiyat isterler. Mesela aynı yolu siz 400 rubleye, Rus 100 rubleye gider ve bindiğiniz araç sokaktan herhangi birinin aracıdır. Moskova'da isteyen herkes taksicilik yapabilir, bu yasaldır. Yani tamamen şans işi. İyi birine denk geldiğinizi umarsınız. Bunun yanısıra ufak tefek duyduğumuz bazı hoş olmayan olayların dışında hemen hemen tüm Moskova halkı bu şekilde taksi kullanır.

Ve yeniden konuyu Metro'ya getirmek istiyorum... Metro günü kurtarır. Şehrin bir ucundan diğer ucuna 40dk'da gidebilirsiniz ve unutmatın,Moskova yaklaşık İstanbul'un 4 katı büyüklüktedir. Yani 40dk mucize gibi birşey :) Eğer Metro'da karar kıldıysanız, hele bir de şehir içindeki metrolarda seyahat edecekseniz sakın fotoğraf makinanızı unutmayın. Ben mi? Ben tam bir metro aşığıydım... Günlük hayatımın vazgeçilmez bir parçasıydı ve sanırım Moskova'da en çok özlediğim 2. şey metrodur. İlki? Bir sonraki yazıya ;)

Moskova'da değil, Moskova'yı yaşamanız dileğiyle...

8 Ekim 2011 Cumartesi

Moskova Hakkında 1



Çok sevdiğim bir arkadaşımın Moskova'ya taşınma ihtimali ortaya çıkınca benim de aklıma şu soru geldi:

"Moskova'da 12 yılını geçirmiş birisi olarak, Moskova'ya taşınacak birisine neler anlatmam gerek?"

Elbette bu sorunun cevabı çok genel ve pek çok konuyu içerir cinsten olacaktır. Ama biryerden başlamakta fayda var. Madem ben bu şehri bu kadar çok seviyorum ve bu şehir hakkında bu kadar çok şey biliyorum, o halde bu bilgileri bir başlıkta toplamalıyım diye düşündüm. Bu sayede gidecek olanlara da bir rehber niteliği taşıyacak.

Bu nedenle bu başlığı açtım ve sizlerden istediğim aklınıza gelen her tür soruyu bana sormanız. Böylece benim aklıma gelmeyen pek çok konu da gün ışığına çıkmış olur.

Ve başlıyorum... Moskova hakkında bilinen ilk genel bilgi nedir? Moskova'nın soğuk olduğu....

Moskova Hakkında 1:

Moskova'da hava durumu, kış, kışın ne giymeli...

Moskova tahmin edilebileceği gibi kışları oldukça soğuktur. Özellikle bizim gibi Akdeniz iklimine alışık olanlar için bu korkutucu görünebilir. Ancak bilinmeyen gerçek şudur ki, Moskova nem oranı İstanbul'a göre daha az, Ankara'ya göre daha çok olan bir şehirdir. Bu bir avantajdır. Rüzgar olmadıkça kuru ayazdan şikayet etmez, nemin içinize işlemesini çok fazla hissetmezsiniz.

Bir diğer önemli nokta bir doğal gaz ülkesi olan Rusya'nın başkenti Moskova'da sonbahar ve kış aylarında kaloriferlerin oldukça cömert yandığıdır. Yani kapalı alanlar oldukça sıcaktır. Hatta bazen bunaltıcı derecede. Bu nedenle kapalı alandan dışarı çıkarken ya da dışardan kapalı alana girerken dikkat etmelisiniz. İç giyimizniz fazla kalın olmamalıdır. Bir gömlek, uzun kollu hafif bir bluz güzel bir seçimdir. Üzerine bir hırka ya da süveter giyerek korumaya alabilrisiniz kendinizi. Asıl önemli konu mont, kaban, palto ne kullanıyorsanız onun çok korunaklı olmasıdır. Ben yaşadığım süre boyunca spor mağazalarından aldığım, belli derecelerde soğuğa dayanıklı montları tercih ettim. Kuş tüyü olması tercihiniz olabilir. Her ne kadar ben kürke karşı olsam da onu tercih edenlerde olmaktadır. Ancak Moskova Sibirya değil. Ben o derece abartmakta sebeb göremiyorum. Ayrıca ayakkabınız, çizmeniz ya da botunuzun da çok korunaklı olması gerekir. Moskova'da kar 4-5 ay yerden kalkmaz. Yani ayağınızı gün içinde sürekli ıslak ve donuk bir zemine basıyorsunuz demektir. Yine spor mağazalarından alabileceğiniz belli soğukluklara kadar dirençli botları, ya da içi miflonlu, kalın tabanlı çizmeleri tercih edebilirsiniz.

Şapka, atkı, eldiven en iyi arkadaşınız olacak. Mutlaka yün ya da polar olanları tercih etmelisiniz. Belli derecelerin altında iyi bir berenin altında olmayan kulaklarınızın ağrısı acı verici olabilir. Parmaklarınız eğer ince bir eldiven giydiyseniz gözünüzden yaş getirtecek kadar zonklayabilir. Tabi bu söylediklerim belli zamanlarda çok düşen sıcaklıklar için geçerli.Yine tekrar ediyorum, Moskova Sibirya değil :) Atkıya gelince. Genel inanışa göre davranıp asla ağzınızı atkı ile sarmayın. Atkı çene hizasında kalmalı. Eğer ağzınızı sararsanız nefenizden bir süre sonra atkının o bölgesi nemlenecek,ıslanacak ve siz artık ıslak bir havayı içinize çekmeye başlayacaksınız ki bu bronşit olarak size geri döner.

Moskova'da hava genelde kapalıdır. Bu depresif bir ruh hali yaratabilir. Kendinize uygun uğraşlar bulmalı, şehrin keyfini çıkarmalısınız. Elbette hiç güneş açmıyor değil. Ama kışın havayı güneşli görürseniz ekstra korunaklı çıkmalısınız. Bu havanın açık, rüzgara elverişli ve soğuk bir hava demektir. Güneş=soğuk... Güneş gözlüğü kullanmanızda fayda var, karlardan yansıyan ışık yazın ortasında Antalya'daki güneş kadar rahatsız eder. Aynı zamanda aşırı soğuktan gözlerinizi korumuş, yaşarmaları da engellemiş olursunuz.

Kışın soğuk havadan metroya girip önünü bile açmayan Rus'lar göreceksiniz. Siz yapmayın :) Onlar buna alışık ama siz değilsiniz. Siz soğuktan sıcağa girince vücudunuz ısıya alışana kadar fazla sıcak gelecek ve terleyeceksinzi ki bu da dışarı çıktığınızda terinizin üzerinizde buz kesmesine neden olur. Şapka, eldiven, atkı ne varsa çıkarın, önünüzü açın. Ama asla tamamen montunuzu çıkarmayın, metroda kuvetli bir hava akımı vardır.

Buzda yürümek zordur. Çok sevdiğim bir arkadaşım "penguenlerin neden böyle yürüdüğünü şimdi anlıyorum" demişti :) Küçük ama sağlam adımlarla,kollarınızdan destek alarak yürüyün. Düşeceğinizi hissettiğiniz zaman sağ ya da sol tarafınıza doğru yatın, ömür boyu çekeceğiniz bir bel sorununuz olmaması için bel üstü düşmemeye özen gösterin. Bel üzerine dikey düşmek çok ama çok tehlikelidir. Buz pateni derslerinde bile ilk bunu öğretirler.

Tipili havalar tehlikelidir. Hem rüzgar, hem de iğne gibi batarak yağan kar zorlayıcıdır. Yere yağan kar hemen buza dönüşür, yürürken dikkat etmelisiniz. Nefes almanızı zorlaştırır. Yukarda açıkladığım atkı olayında, ağzınızı kapamayın demiştim ya... Böyle havalarda ağzınızı arada atkının altına alıp fazla nefes alıp vermeden, biraz ısınmasını bekleyip çıkarabilirsiniz.

Unutmayın ki Moskova'da hava tüm kış sürekli -30 derecede seyretmez. Hatta -15'in altına sadece birka defa düşer. Bazen 0 ya da +1'e bile çıktığı olur. Ama genel olarak -5 ile -15 arası bir havası vardır. (kürel ısınmada her sene bu değişe de genel bu) Bu nedenle çok gözünüzde büyütmeyin :) Açıkçası ben İstanbul ya da Ankara'da daha çok üşürdüm. Ama yine de sizin vücut ısınızı yine en iyi siz bilirsiniz. İlk zamanlar zorluk çekeceksiniz ama bakın, alışacaksınız...

Son olarak Moskova'ya kar yağıp beyaz gelinliğiniz giydiği zaman muhteşem görünür. Soğan kubbelerde biriken kar, ağaçların dallarında biriken ve yılbaşı ağacına çeviren kar, yollardaki çamur ve pisliği örten kar... Masalsı bir şehir olur. Fotoğraf makinanızı yanınıza almayı unutmayın ;)

Moskova'da değil, Moskova'yı yaşamanız dileğiyle...

7 Ekim 2011 Cuma

Fikirlerinize ihtiyacım var :)


Anneannemi kaybedeli 2 ay olmadı henüz. Her ölüm erken ölüm, insanın içi buruluyor üzülüyor elbet. En büyük tesellimiz ise 91 yaşına kadar kimseye muhtaç olmadan, kendi kendine yeterek yaşamış olması ve bir gece uykusunda huzurla gözlerini yumması hayata... İnsana benim de böyle yaşlılığım olsun, böyle göçüp gideyim dünyadan dedirtecek cinsten yani...

Anneannem vefat ettiği zaman hemen atladık Dinar'a gittik tabi. Gelirken de bir sürü eski, siyah beyaz fotoğrafın kopyası ile geldim. En güzel hatıra değil mi gülen yüzlerin baktığı fotoğraflar? Bu sabah da bir paket geldi Dinar'dan. Rahmetli anneannem ve dedemin emektar ceviz dolabı... Evimin en kıymetli köşesinde, en kıymetli eşyalardan biri. Rahmetli babaannemle dedemin kıymetli sehpalarının yanı başında.



Şimdi gelelim günün sorusuna: İşte size akıl danışacağım an geldi...

Bu dolap elbette uzun yıllardır yaşıyor. Benden yaşlı. Annemden yaşlı. Ya anneannemin ya da dedemin annesinden kalma. Yani 100 yaşından büyük tahminen. Aslında ilk düşüncem (ki hala o düşüncem ağır basıyor) dolabın rengini değiştirmeden, hatta yeni vernik bile attırmadan, bu hali ile bir mobilyacıya sadece tamir ettirmek. Çünkü kapakları falan düşmüş artık kapanmıyor. Bir diğer seçenek mobilyacıya tamir ettirilirken zımpara ve yeni vernik de yaptırmak. Ya da daha radikal bir girişimde bulunup, mobilyayı eskitilmiş beyaz renge dönüştürmek ve üzerine kendi ellerimle bir tablo yapmak...

Evet yukardakilerden hangisi sizce? ya da belki sizin daha iyi bir fikriniz vardır ;) cevaplarınızı bekliyorum sabırsızlıklaaaaaaaaaaaaaaaaa :)

6 Ekim 2011 Perşembe

Stay Hungry, Stay Foolish! RIP Steve Jobs :(




Dünya bir dahisini daha kaybetti. Steve Jobs bence sadece teknoloji alanında bir dahi değil aynı zamanda yaptığı işin, pardon aşık olduğu işin bir sanatçısıydı. Toprağı bol olsun...

5 Ekim 2011 Çarşamba

Hasan Pekmezci Resim Sergisi


Hasan Pekmezci... Fazla söze gerek yok bence.Türkiye'nin en iyi sanatçılarının başında geliyor. O'nunla aynı odada bile olmak harika birşeyken bir zamanlar daha fakültede öğrenciyken bize tors hediye ettiğini düşünürsek :)

Bugün sergiaçılışı vardı, tabloların yağlıboya kokusundan mı yoksa etraftaki sanatçıların verdiği sarhoşluktan mı başım döndü ama keyiften :)



Efendim bugün arkadaşım Ceren ile birlikte Kentpark avm'ye gittik. Bu avm olayı beni fena halde bunaltıyor ve çok sıkılıyorum. Tüm vitrinler üzerime üzerime geliyor. Derken Tunalı'ya gitmeye karar verdik, iyi de etmişiz. Bu arada park yerinde arabasını parketmiş inerken Behzat Ç'nin Akbaba'sını da gördük :)

Tunalı'da hava güneşli ama bunaltmayacak kadar serindi. Tunalı Balıkçı'sında karnımızı doyurduk, bir aşağı bir yukarı salındık, sonunda Kuğulu Park'da çayımızı içip kuğuları fotoğrafladık ve eve döndük. Akaşam da babacığımın yaptığı nefis güveçle bir güzel ziyafet çektik :)

Eve gelince de dün başladığım kutuyu bitirdim. Boyarken çok keyif aldım. Resim yapmak istiyorum,koca koca tuvallere... Atölye lazım...

4 Ekim 2011 Salı

Blog aleminde 5 sene...

Beni bu blogdan bilenler aslında blog aleminde 5. senemi devirdiğimi de bilmezler elbet :) Çünkü ben bloglamaya başka bir sitede başlamış, ardından oradaki teknik sorunlar yüzünden blogspot'a geçmiştim...

Ama diğer blogumu da kapatmamıştım ve az önce aklıma takıldı, o blogumda şöyle bir gezdim, anılarım canlandı, içim bir hoş oldu. O blogum aslında bana ne kapılar açtı zamanında bir bilseniz...

Mesela Moskova'da bir dönem köşe yazarlığı yaptığım, sonraları yardımcı editörlük ve haber girişi yaptığım MOSKOVALIFE internet sitesine adım atmamın sebebidir o blog... Suat bey orada görüp yazılarımı, beğenip ilk yazımı oradan alıp sitesine koymuştu. Neydi o yazı? En sevdiğim yerin tanıtımını yazdığım yazı... Elbette "Moskova Metrosu". (http://tarcinmoscow.blogcu.com/moskovanin-ulasim-agi/524513)

Ardından o blogumdaki yazılarımı görerek Siyamend bey projesi ile gelmişti. Moskova'da ilk ve tek Türkçe gazete olan "Gazetem"i yaratmıştık o zamanlar...

Sonra Moskovalife'a haber girişi de yaptığım dönemler...

Gazeteci kartımın olduğu, defilelere, konserlere arka kapıdan girdiğim dönemler...

Neydi o blog: http://tarcinmoscow.blogcu.com/

11.09.2006'da başlayan blog hayatım 13.03.2009'da yeni adresine taşınırken, birgün geriye dönüp bakıp hüzünleneceğim hiç aklıma gelmemişti doğrusu...

17 Eylül 2011 Cumartesi

Ispanaklı, somonlu ravioli - Cappelletti con Salmone


Moskova'da İl Patio adında bir İtalyan restoran zinciri vardır. Restoranlarından birisi de evimize çok yakındı. Sık sık giderdik. Genellikle çok kalabalık olurdu ve girişte sıra beklemek zorunda kalırdık. Ama inanın bana beklediğiniz sıraya kesinlikle değer...

Cappelletti con Salmone ise İl Patio'nun en sevdiğimiz tadıydı diyebilirim. Sonunda bir cesaret dün akşam denedim. Kesinlikle oldu :) Tek eksik şekilleri istediğim gibiolmadı. Çünkü misafirim gelecekti ve acele ettim, hazır kalıpta hazırladım. Birdahaki sefere çok daha özenli hazırlayacağım... Bir de somon yeterli gelmediği için üstünü süslemede kullanamadım. Normalde füme somon ile süslenmesi gerekiyordu.

10 Eylül 2011 Cumartesi

Düşen bir yaprak görürsen...


Eylül geldi. Resmi olarak sonbahardayız. Dışarıda hava 30 derece.

Özledim...

Daha Ağustos ayı henüz gelmişken havanın erkenden soğumuş ve yağmurların başlamış olmasına şikayet etmeyi, kalın ceketleri, ince montları dolaptan çıkarmış olmayı özledim... Garip hatta aptalca mı?

Çok yakında Moskova'da yapraklar sararmaya ve kızarmaya başlayacak. Parklar rengarenk görünümüne bürünecek. Sarı-turuncu-borda-yeşil-kırmızı hepsi bir arada bir tablodan fırlamış gibi sizi büyüleyecek. Küçük kızlar düşmüş çınar yapraklarını toplayacak, babuşkaları (büyükanneleri) o yapraklarla taç örecek. Kolemenskaya'da bir sonbahar gelini yeni kocasıyla yaprakların arasında faytona binecek.

Yeni 864. yaşına girmiş güzel şehrim... Senden ayrı ikinci sonbahar.... özledim...

30 Ağustos 2011 Salı

Herkese keyifli bir bayram diliyorum... İzmir-Karşıya'kadaki Babaannemlerin evinde geçen, tüm ailenin bir arada olduğu bayramları özlüyorum... Ya da belki de özlediğim çocukluğumdur kim bilir :) İçinizdeki çocuk ne diyorsa öyle bir bayram geçirin... :) Mesela ben bol bol şeker yemeyi planlıyorum :D

Zafer bayramımız kutlu olsun!





28 Ağustos 2011 Pazar

Kışa domateslerim hazır :)



Annem her sene yapar. Nasıl özenirdim. Malum Moskova'da herşey olduğu gibi! sebze de çok pahalı. Nerde kilolarca domates alacaksınız da pişirip kavanozlara koyacaksınız. Zaten fiyatı uygun olanlar küçük, sarı ve sert oluyor :s büyük ve yumuşak olanların ise kilosu 15TL gibi bir fiyata geliyor. Ben dün 5 kilosunu 5TL'ye aldım düşünün yani :)


Ben de bu sene ilk defa domatesleri aldım, soydum, doğradım ve pişirip kavanozladım. 5 kavanoz çıktı, bunlardan 2'isine biber de koydum... Dolabımda yer olsa daha da yapardım...






Ben küçük bir çocukken, İzmir'e giderken ya da İzmir'den dönerken babam yolun kenarındaki ayçiçek tarlasının yanında durur, tarlaya dalar, tala sahibi ya da tarlada çalışanı bulur, ayçiçeği alırdı. Balkona koyar kuruturduk. Sonra da tek kanallı televizyonumuzun karşısında ayçiçeğinin içinden çekirdeklerini alır alır yerdik :)

Dün pazarda görünce dayanamadım aldım :) Çocuklarıma çok ilginç geldi... Malum yıllarca Moskova'da hiç böyle bir adet görmemişlerdi...

Keşke çekirdeklerin üçte ikisi de boş çıkmasaydı... :D



23 Ağustos 2011 Salı

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Calzone yaptım :)




Moskova'da Akademia adında bir restoran zinciri var. Pizzaları oldukça iyidir. Ama sandviçlerini tavsiye etmem :)

Neyse konumuza dönelim. O restoranda yemekten hoşlandığım tek yiyecek tavuklu calzone idi. Nerden esti de aklıma geldi bilmiyorum, bugün calzone yaptım. Ama çocuklar yiyeceği için daha pizza tadında olsun diye tavuk yerine sosli yaptım. En yakın zamanda tavuklusunu da yapacağım ;)

Ayrıntılara gelirsek, işte tarifi:

Hamuru için:

* bir su bardağı sıcak su
* 2 tatlı kaşığı kuru maya
* bir tatlı kaşığışeker
* 1,5 tatlı kaşığı tuz
* 1 yemek kaşığı zeytinyağı (arzuya göre başka bir sıvı yağ, margarin ya da tereyağı da olur ama madem akdeniz mutfağı bence en çok zeytinyağı yakışır ;)
* 3-3,5 bardak kadar un


Mayayı sıcak suyun içine serpiştirip şekeri ekleyin, birkaç dakika beklesin. Tuzu ve yağı da ekleyin. Azar azar un ekleyerek hamur haline getirin. Minimum 10 dakika yoğurun. Yuvarlayıp bir cam kaseye koyun, üzerine nemli bez örtün, 1 saat bekletin.

İçi için:

* yarım çay bardağı zeytinyağı
* orta boy bir soğan (kırmızı hoş oluyor)
* bir diş sarımsak
* 2 orta boy domates
* bir büyük boy dolmalık biber
* 3 sosis
* bir avuç kadar çekirdeği çıkarılmış zeytin
* 200gr mozzarella peyniri (lavaş peyniri de hoş oluyor)
* bir avuç kadar haşlanmış mısır tanesi
* bir çay kaşığı kekik
* bir çay kaşığı fesleğen
* tuz ve karabiber

Soğanı piyaz doğrayıp zeytinyağında şeffaflaşana kadar pişirin, sarmısağı bıçakla ezip ekleyin. Tavsiyem eğer evde hazırlıyorsanız otlu zeytinyağı kullanabilirsiniz. İçine küçük küçük doğranmış biberi ekleyin, biraz pişmelerini bekleyin. İnce doğranmış sosisi ekleyin. Rendelenmiş domatesi de ekleyin 3-4dk pişirin. Ateşten almadan önce zeytin, mısır ve baharatları katıp karıştırın, ateşten aın.

Hamuru 4 eşit parçaya bölüp her birini yaklaşık 20cm çapında açın. Yarısına hazırladığınız içten koyun, üzerine küp doğranmış mozzarella ya da rendelenmiş lavaş peynirii serpip kapatın.Kapandığında yarım ay şeklinde olacak, kenarlarını ıslatarak yapıştırın, arzu ediyorsanız parmaklarınızla bükerek şekil verebilirsiniz. Üstlerine incecik yumurta sarısı sürün. Çok kalın tabaka halinde olmasın.

Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üstleri kızarana kadar pişirin. Servis tabağına aldığınızda mutlaka üzerine biraz sızma zeytinyağı gezdirin. Yine eğer hazırlıyorsanız biberli acı zeytinyağı daha güzel olur. Afiyet olsun ;)



16 Ağustos 2011 Salı

Güneşte çamaşır kurutmak...


Bir zamanlar balkonlara ipler gerilirdi hatırlar mısınız? Hala gerenler vardır eminim. Ne güzeldir güneşteçamaşır kurutmak... Bazılarınız görüntü kirliliği diyeceksiniz belki de şimdi ama inanın o güneş kokusuna herşeye değer doğrsu.

Yıllarca Moskova'da yaşamanın güzel yanları olduğu kadar zorlukları da vardı elbet. Mesela asla balkondaçamaşır kurutamazsınız.En azından yılın 9-10 ayı... Kurutmaya kalkarsanız en iyi ihtimalle yağmurdan ıslanır ve yeniden kirlenir, daha kötüsü ise kışın donar ve çamaşırlarınız çöp olur...

Evler de küçük... ama yapacak birşey yok. O ufacık evlerde siz ve eşyalarınız zor sığıyorken bir de çamaşırlarınıza yer açmak zorundasınız. Sürekli bir arayış içinde olur insan daha pratik ne olabilir diye... Kurutma makinası mı dediniz? :))) onu koyacak yeriniz olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Hatta normal boyutta bir çamaşır makinası için bile yer zor oluyor. Çoğu zaman mümkün olan en küçük boy makinayı bulmaya çalışıyorsunuz... Gerçi benim üç evimde de böyle bir sorunum olmadı. Ben sadece salonumun dörtde biribüyüklüğünde bir piyano ile yaşamak zorunda kaldım :)

Çeşitli çamaşır askıları arar durursunuz. Açılır kapanır ayaklı, yaylı duvara asılan v.b

İşte az önce balkonumda güneşe karşı açılır kapanır ayaklı askılığıma çamaşırlarımı keyifle asarken bunlar geldi aklıma... Çamaşırlarım kuruyunca güneş kokacak. İşte bugünü mutlu kılan ufak sebebim :)

bol güneşli günler :)

3 Ağustos 2011 Çarşamba

çok sevdim...

yeni gruplar keşfetmeyi seviyorum :) bu da bu akşamki keşfim... keyifle dinleyin ;)

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Kompas dergisinin 35. sayısındayım


"hem orada, hem burada okullu olmak" yazım, Türkiye-Rusya arasında gelip giden çocuklarınızın okul sorunları ile ilgili. Okumak için: http://www.turkrus.com/images/Dergi/Kompas35.pdf