24 Kasım 2008 Pazartesi

Yeniden Kömürde Kestane


Şöyle bir baktım da geçen seneki yazılarıma, “Kömürde Kestane” diye bir yazı yazmışım. Yine özlem dolu bir Kasım ayı yazısı. Şimdi aylardan yine Kasım, yine havada kar kokusu ve yine özlem var. Kömürde kestanenin, Ankara sokaklarında dolaşmanın zamanı yaklaşmış. Zaman yaklaştıkça özlem de bir kat daha artmış...

“Moskova’ya geleli ne kadar oldu?” diye soruyor yeniler. Oturmuş bir restoranın köşe masasında, onların merak dolu sorularına peşi sıra cevap veriyorum. Yeniler, endişeliler, sıkılmışlar ama umutlarını kaybetmemişler. Yeni uğraşlar bulmuşlar kendilerine memleketlerinden uzakta. Soruya her yıl değişik cevap veriyorum. Bu yılki cevabım “11 yıl.”. Gözleri fal taşı gibi açılıyor. Nasıl bu kadar zamandır burada yaşayabiliyorsunuz? Ne yalan söyleyim bu soruyu son zamanlarda ben bile sorar oldum kendime. Cevap, yok... Herkes beni Moskova sever biri olarak bilir burada. Hatta sevmeyenleri ikna çalışmalarım ile tanınırım. Bazen başarılı olduğum bu çabam acaba şimdi kendimde başarıya ulaşacak mı bilemiyorum. Pek bir melankolik, pek bir karamsar moddayım.

Sebeb, bilinmiyor. Belki de tatil döneminin yaklaşması nedeniyle Türkiye özlemi sarıyor bu sıralar. Kömürde kestane istiyor canım. Ankara’nın kuru ayazında, Kızılay’dan Bakanlıklar’a yürürken, sokakta gördüğüm ilk kestaneciden aldığım yüz gramlık kestanenin kokusu burnumda. Hani bahsetmiştim ya, yarısı çürük çıkar asla yetmez diye, işte o kestane. Eldiveni çıkarırsın elini yakar, giyersin ayıklayamazsın. Ama o an onun tadını hiçbirşey tutamaz. Türkiye gibi, Ankara gibi yani. Gidersin birşeyler farklıdır artık, tarif edemezsin ama huzursuz eder. Ama yine de tadı bir başka güzeldir. Dönersin özlemi içini yakar...

Acaba kabetme korkusu mu sarıyor içimizi dersiniz? Zaman hızla geçiyor, sevdiklerimizi geride bırakıyoruz her gurbet yoluna çıktığımızda. Zamanla birlikte hayat kısalıyor, insanın aklı sevdiklerinde daha fazla kalıyor. Geçen zamanın içinde kaybedilen, bir daha yakalanamayacak anlar takılıyor kafasına. Anılara dönüşebilecek, geri dönülüp bakıldığında keyifle anılabilecek birçok fırsat uzaklardayken kayıp geçiyor hayattan. Şimdi uzansak tutabileceğimiz ellerin gün gelip de bir daha asla tutulamayacağı korkusu sarıyor yüreği.

Birlikte yenebilecek kömürde kestanelerin sizden uzakta yeniyor olduğu gerçeği, kaçırılan zamanın acısına ekleniyor. Değer mi diye düşünüyorsunuz, değer mi bu kadar uzaklarda olup da kalbinize bu kadar yakın olan insanların hasretini çekmeye? Evim dediğiniz bu 1932km uzaktaki karlı şehre değer mi? Her sabah kötü bir haber gelicek korkusu ile uyanmaya, her akşam yarının özlemini geceden duymaya değer mi?

Biliyorum, bana hiç yakışmadı bu karamsar cümleler. Ama dostlar idare edin bu seferlik. Ne de olsa insanın içi hergün güllük gülistanlık olmuyor. Dedim ya tatil yaklaşıyor, özlem arttı diye. Hele bir gidelim, kestanemizi yiyelim, hele bir moral yükleyelim hayatımıza... Tatil sonrası yine döneriz eski modumuza...

11 Kasım 2008 Salı

Her güzel şeyin sonu


Mayıs ayında başlayan tatlı telaş nihayetinde bitti. Aslında onca koşturmaca ve yorgunluğun acısını çıkarmak istiyorduk balonun ardından ama kendi adıma o koşturmacayı özlediğimi fark ettim. Elbette yapılan işin sonucunun, hepimizi fazlasıyla tatmin etmiş olması benim böyle hissetmemde etken. Mayıs ayında başlayan “Cumhuriyet Balosu” heyecanı çok ama çok güzel bir sonla hepimizin yüzünü güldürdü. Darısı gelecekteki güzel 29 Ekimler’e.

Bu bizim için büyük bir fırsattı. Yani yönetimin erken seçilmesi ve tüm yazın bize çalışmak için kalması ile heyecanlı bir telaşa girdik. İyiki de girmişiz... Her ne kadar önce bu kadar önemli bir organizasyona başlamanın tedirginliği olsa da içimde, işlerin yolunda başlaması ile heyecan cesareti de getirdi beraberinde. Elbette beraber çalıştığınız ekibin verdiği pozitif enerji de var işin içinde. Şimdiye kadar Moskova’da geçirdiğim en keyifli yaz oldu bu sayede.

Böyle ayrıntılı ve büyük bir işe girince insan sanki hep birşeyleri unutuyormuş gibi geliyor. Aynı anda birden çok şeyi düşünüp hepsinin üzerinden defalarca geçmek yorgunluk yaratsa da, işin adı “Cumhuriyet Balosu” olunca zaman bir türlü geçmek bilmiyor. Ama aslında çabucak da olup bitiyor. Yani onca ay sadece onu düşün, onun hakkında konuş, gece gündüz kafanda türlü hesaplara gir ve birkaç saatte hepsi bitiversin. Tadı damağımda kaldı resmen. Bir de etraftan güzel yorumlar gelince, keşke henüz bitmemiş olsa diyorum...

Geceye damgasını vuran ise kesinlikle Erol Evgin ve muhteşem ekibiydi doğrusu. Zaten Erol Bey ilk aklımıza geldiğinde, bu programa uyacak başka biri olamayacağını da düşünmüştüm. Zaten öyle de oldu. Muhteşem bir sahne performansı ile balonun adına yakışacak bir coşku yarattılar hem kendisi, hem ekibi. Ardından gelen 1.5 gün gibi kısa bir zamanda ise hem kendisinin hem de ekibindeki değerli müzisyenlerin harika kişilikleri bizleri etkiledi. Moskova’da keyifle gezdiğimiz bu kısa zamandan, öyle sanıyorum ki çok güzel anılar kaldı herkesin aklında.

İşin en güzel yanı ise balonun üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, hala balodan bahsedildiğini duymak, övgülerini almak ve bunun keyfine varabilmek. Her yıl yaptığı yardım amaçlı organizasyonları ile Moskova Türk Kadınlar Organizasyonunun bu projeyi de başarı ile gerçekleştirdiğini görmek en büyük mutluluğum.

Ama her güzel şeyin de bir sonu oluyor malesef. Sabah erken saatlerde evden çıkmalar, Moskova’nın bazen çileden çıkaran trafiğinde koşturmacalar, hesap-kitap işleri arasında geçen onca ay. Tabi çok keyifli kısımları da vardı. Bu sayede pek çok kişiyle tanıştık, Moskova’da ne kadar güzel ne kadar hoşsohbet insanlar olduğunu gördük. Hele geceye hazırlık telaşı... Sabah erken saatte otelde koşturmaca, ardından havaalanında karşılama, otobüs şoförünün ben ve ekibe sürprizi olan kısa şehir turu içinde eyvah geç mi kalıyoruz telaşları, posterler asıldı asılıyor, ses sistemi... Tabi bayan olunca başka telaşlar da var.. Giyim kuşan, süslen, saç-baş.. Ertesi gün başlayan gezi programı içinde gelişen keyifli saatler. Şimdi geriye baktığımda, kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. Sanki yapmam gereken birşey varmış da unutuyormuşum...

Tüm bunların amacı ise tüm koşturmacalara ve yorgunluklara bedel. Hem “Cumhuriyet Balosu” olduğu için, hem de sonuçta yardıma muhtaç olanları mutlu edeceği için. İşte sırf bu iki önemli sebeb için uykusuz kalabilir, stres olabilir, yorulabilir ve sonunda büyük bir haz duyabilirim, herzaman... Bundan sonra da birbirinden güzel organizasyonlarla hepbirlikte olmak dilekleri ile, herkese sevgiler...