30 Haziran 2008 Pazartesi

Hiçbirşey için geç değildir...


“İnsanlar arasında ‘Ölüm vaktinizi öğrenmek istermisiniz?’ anketi yapılmıştı ve insanların %96’sı hayır cevabını vermişti.” - The Bucket List

Kaçımız hayatımızın bir bölümünde, yani o kaçınılmaz son gelmeden önce mutlaka yapmamız gerekleri gösteren bir liste yapmamışızdır ki? Kaç kişinin hayallerini böylesine uçuk bir listeyi baştan sona gerçekleştirebilecek güce sahip olmak süslememiştir? Herkesin kendi içinde yapmak isteyeceği mutlaka birkaç şey vardır. Belki çok basit belki çok karmaşık bir hayal ama o tamamen size aittir ve belki de hayatın amacı o hayalde gizlidir.

Ya ne zaman öleceğinizi bilseydiniz? O zaman günlerinizi nasıl geçirmek isterdiniz? “The Bucket List – Şimdi ya da Asla (Пока не сыграл в ящик)” ölmek üzere olan iki yaşlı adamın, hayatlarının son günlerini nasıl geçirmek istedikleri ile ilgili biraz hüzünlü, biraz düşündürücü, biraz keyifli bir film. Elbette filmi keyifli kılan Holywood’un iki usta aktörü. Jack Nicholson ve Morgan Freeman...

Bilemiyorum ama ben sanırım ne zaman öleceğimi bilmek istemezdim. Evet ben o klişe %96’nın içinde yer alıyorum. Oysa Carter (Morgan Freeman) kendini %4’lük azınlıktan görüyor, belki de yanılıyor... Birbirine tamamen zıt iki karakter Carter Chambers ve Edward Cole (Jack Nicholson). Ama kaderleri bir hastane odasında birleşiyor. Carter çoluklu, çocuklu, torunlu bir aile babası ve araba tamircisi. Edward ise yediği önünde yemeği ardında, milyoner bir iş adamı, ama bir o kadar da yalnız. Filmin aslında en sakin, durgun kısmı hastane odasında geçen kısım. Oldukça da uzun. Ama asıl insanı düşünmeye iten kısım da sanırım bu. Yine de elbette seyirci eğlenceli kısmı yani hayallerini gerçekleştirdikleri hareketli kısmı tercih edeceklerdir.

Aynı odada kalan biri son derece inançlı, diğeri son derece aksi bu iki adam sadece birkaç gün önce birer yabancıyken birden yoldaş olup çıkıveriyorlar. Buna sebeb ise Carter’ın son derece masumane bir şekilde hazırladığı ve asla yapamayacağını düşündüğü listesi. Bu listede hayatta gerçekleştiremediği ama ölmeden önce yapmayı çok da istediği bazı hayalleri yer alıyor. Listenin yanlışlıkla Edward’ın eline geçmesi ile olayların seyri birden değişiyor ve iki yaşlı adam kendilerini bir dünya turunda, son derece ekstrem şeyler yaparken buluyorlar.

Film elbette güçlü oyuncu kadrosu ile (Oyuncu kadrosundan kastettiğim kesinlikle Freeman ve Nicholson) insanı kendine çekiyor. Aslında düşününce, konu oldukça bilindik. Ama Freeman’ın küçük bir “hıhıhh” demesinden ne demek istediğini, ne hissettiğini anlayabilmeniz, bir bakışı ile sanki beyninden geçenleri ve hayat felsefesini görebilmeniz sanatçının üstün oyunculuk yeteneğine hayran bırakıyor. Nicholson’ın ise hınzır bakışlarının altında, beyninin bir köşesinde ne tilkiler dolaştığını anlamanız hiç zor değil. Bir gülüşü ile ne kadar müstehcen, ne kadar ciddi, ne kadar duygusal olduğunu görebiliyorsunuz.

Filmde iki şey daha iyi olabilirdi… Birincisi listeyi hazırladıktan sonra Edward’ın Carter’ı ikna etme sahnesi biraz zayıf kalmış. Filmin kilit noktası olan bu sahne üzerinde daha fazla durulabilirdi. Sanki insanda bir an önce sonuca ulaştırılmış hissi veriyor. Ikincisi ise listede yazanları yerine getirmeye başladıklarındaki hızlı ve kopuk kopuk geçen sahneler. Hızlı bir sanal dünya turu gibi sanki. Ancak bütün bunlara rağmen kesinlikle seyredilmesi gereken, seyrederken gülümserken gözyaşlarınızı sildiren hoş bir film.

Peki sizin listenizde neler olurdu? Belki de daha geç olmadan bir liste yapmakta fayda vardır ne dersiniz?
Yönetmen: Rob ReinerOyuncular: Jack Nicholson, Morgan Freeman, Serena Reeder, Sean HayesSenaryo: Justin Zackham Tür: Dram, Komedi
Filmin sitesi: http://www.thebucketlist.net/

1 yorum:

matias dedi ki...

öleçeğin günü bilmek hayallere veda etmektir.

öleceğinizi bildiğiniz günün düşüncesi bile korkutoyor insanı.. o derece kötü bir şey.

filme gelince;izlemedim fakat kadro müthiş. jack nicholson için izlenir bu film. umarım denk gelirde izlerim.