4 Ağustos 2008 Pazartesi

Ankara'dan bildiriyor...

İşte yine Ankara’dayım... On yıldır her altı ayda bir olduğu gibi.. insan ne derse desin yaşadığı yerin koşullarına, en azından bir kısmına çok alışıyor. Hatta kendi ülkende eskiden alışık olduğun pek çok şeye yabancı bile kalıyorsun. Bazıları rahatsız bile ediyor...

Ankara şu son bir kaç gün öyle bir sıcak yaptı ki içimden “Ya ben Moskova’ya çok alıştım sıcak beni perişan ediyor, ya da Ankara olması gerekenden sıcak benim şansıma” diye düşünürken, bugün hava biraz serinledi. Bu benim sıcakla umutsuz savaşım sırasında aklıma birşey takıldı. Eskiden en sevdiğim mevsimdi yaz... Bütün arkadaşlarım havanın 40 derecelere yaklaşmasından yakınırken ben büyük bir keyifle yaşardım yaz aylarını. Demek ki on yılı aşkın zaman Moskova’da yaşayınca ben; vücut başta sıcaklığa duyarlı hale gelmiş. Şimdi düşünürsek Ruslar da Türkiye’ye geliyor hiç de sıcaktan şikayet etmiyorlar ama onlarda bir özlem var tabi, güneş özlemi... Hatta bazılarının neredeyse hayat boyu... Bense alışmış olmam gereken bir iklime bu kadar tepki gösterdim bu yaz kendime ben de inanamıyorum...

Bir diğer kendimde şaştığım konu ise mağazalarda istemeden takındığım tavır. Moskova’ya gittiğimizdee şikayet edicek tonlarca şey vardı, ettik de zaten, hatta birçoğu hakkında hala ediyoruz. O zamanlar en çok şikayet ettiğimiz konulardan birisi de bir mağazaya girince hiçbir tezgahtarın gelip de ilgilenmemesiydi ki hala bazen çok sinir bozucu olabiliyor bu durum. Ama işin bir de tersi var. Burada bir mağazaya giriyorsunuz, aradığınız da öyle özel birşey değil aslında. Belki biraz vaktiniz var sadece vakit öldürüyorsunuz, ya da belki alışveriş gününüzdesiniz ama ne alacağınızı düşünmeden para harcamak istiyorsunuz. Anında bir tezgahtar başınızda bitiyor. “Buyrun ne arzu etmiştiniz?” “Teşekkürler ben bakıyordum”. Tezgahtar gider. Aradan ben diyeyim 2 siz diyin 3 dakika sonra siz elinizde bir bluzu evirip çevirirken yine başınızda biter. “Elinizdeki bluzun rengi teninize çok gitti.” “Teşekkürler bana biraz açık geldi de...” “Tabi daha koyıu bir renk size daha iyi gider. Bunun şu renkleri de var” diyip ne kadar aynı bluzden varsa önünüze bir dakikadan az bir sürede seriverir. O an aklınızdan geçen aynen şudur: “Bırakın da rahat rahat bir başıma gzeyim şurada”.. Ardından birşey alacağınız varsa da bırakıp mağazayı terk edersiniz. Ya da asla almayı düşünmediğiniz bir renkte ve modelde bluz yerine pantalonu alıp çıkma riskiniz de yok değil tabi...

Yani anlayacağınız o ki, Moskova’da sırf rahatlamak ve birşey almak değil belki de kafamdaki düşüncelerin arasında kaybolmak için çıktığım mağaza gezilerimi Türkiye’de yapamayacağımı anlamış bulunuyorum. Ne yapalım biz de Moskova’yı bekleriz o halde..

Hiç yorum yok: