20 Aralık 2010 Pazartesi

Beyaz gelinliğini giymişken Moskova...


Bugün Moskova'da tipi varmış. Bilirim o halleri... İnce ince ve hızla yağar kar. Rüzgarın etkisiyle ve soğuktan sertleşmiştir kar taneleri. Yüzüne iğne gibi batar... Ne kadar kalın eldiven giyersen giy, asla yeterli gelmez. Eldiven olduğu halde ellerini ceplerine sokuşturursun. Ellerin ceplerindeyken dengeyi sağlamak ve yürümek daha da zorlaşır. Önceden yerde tutmuş buzun üzerinde ince bir tabaka olur kar. Daha dikkatli yürümelisin. Arada yalpalar, kalbin hızla çarpar,düşmeden kendini kurtarırsın. Ayak parmaklarının uçları önce hissetmemeye başlar, sonra ayakların, bacakların... Zordur tipi. Çok zor...

Ama Moskova kirli karı derinlere gömmüş, yine beyaz gelinliğini giymiştir. Bembeyaz ve aydınlık olmuştur yine. Ağaç dallarına biriken kar, caddelerde doğal bir yılbaşı süsü oluşturur. Hele akşam olunca, ışıkların altında o ağaçlar gönlünü çalar insanın. Soğan kubbelerin tepeleri karla kaplanır. Meydanlar, özellikle Kızıl Meydan başka bir güzelliğe bürünür. Her kareyi fotoğraflamak gelir insanın içinden. Soğuğa rağmen bu isteğe karşı koyamaz insan.

İşte o zaman günlerce görünmeyen güneş de, gri hava da, kahverengi şehir de umrunda olmaz, unutursun. Bir peri masalının, daha da güzeli bir Rus masalının en ihtişamlı, en güzel karesinin içinde bulursun kendini. Karın verdiği o çocukça sevinç soğuktan üşümüş hatta donmuş içini sıcacık yapar. İşte bu yüzden Moskova'yı yaşıyor olmaktan tarif edilmez, belki kimilerince anlaşılmaz bir mutluluk, bir gurur duyarsın.

Ve kilometrelerce uzaktayken bile o tipiyi yaşarsın. Hem de taa derinden... Moskova'dan değilse de Moskova'ya sevgiler dostlarım...

Hiç yorum yok: