Şehir
Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
Konstantinos Kavafis (Çeviren Cevat Çapan)
Neden bu şiir bana hep Moskova’yı ve son 10 yılımı hatırlatıyor? Çünkü akıllarda hep aynı soru var. Gitmek mi kalmak mı? İşte bütün mesele bu...
Bir zamanlar bilinmez bir yolculuğa çıktık. Umutluyduk, hayallerimiz vardı. Belki dedik bir kaç yıl geçer bu uzak şehirde. Birkaç yıl yeterdi bize. Ama bu şehrin bir alışkanlık yaratacağını nereden bilebilirdik?
Şimdi bazı zamanlar gitsek mi diyoruz... Geldiğimiz gibi dönsek mi? 10 yıldır dönemedik ki. Şimdi ne değişti? Aslında hiçbirşey. Bunca zamandır neden dönemediysek o yüzden hala dönemiyoruz işte. Uzaktan tatlı tatlı çağıran yedi tepeli şehrimiz. Ama biz bu kayın ormanını bir türlü bırakamıyoruz. Çünkü dönersek bu şehir peşimizden gelecek diye korkuyoruz.
Oysa ne kadar çok dönen oldu. Melekler oldu, Fahriyeler oldu, Eserler oldu, Haleler oldu, Nurtenler oldu... Hepsinin ardından imrenerek baktık. Hem imrenerek baktık hem de endişeyle baktık. Herkes bulunduğu yerde yaşamını kendine göre kuruyor. Ama acaba bu şehir onların peşini bıraktı mı? Bu bir muamma...
Aslında ben artık gitmekle dönmeyi birbirine karıştırır oldum. Şimdi buradan gitmek mi oluyor bu yoksa dönmek mi? Eğer gitmekse o zaman evim olan bir yerden ayrılmış olmayacak mıyım? Yoksa dönmek mi? Ama dönersem orası hala benim evim olarak duruyor mu?
Korkunç bir ikilem.
Aslında bazıları döndü bazıları gitti. Tüm hayatım gitmekle geçmişti oysa. Bir şehirden öbürüne tayinlerle. Sanmıştım ki ben gitmeye alışığım. Bazen de dönüşlerim oldu. Sandım ki dönmek daha kolay. Ama en çok dostlarımın gitmesi üzdü beni. Öyleyse en zoru göndermek... Ama ben göndermeye de alıştım sanmıştım. Ne kadar da yanılmışım... Bunu ilk defa yıllar önce buradan gönderdiğimle anladım. Ama bu duyguyu unutmuşum...
Üç gün önce yeniden anladım ki en acı veren göndermekmiş. Kaç kişiyi gönderdik, yolcu ettik, arkasından su döktük de geri gelmediler? Geri gelmek yani dönmek isterler miydi tekrar buraya? Dönmek mi? Peki onlar için buraya gelmek dönmek mi oluyor? Belki de... Acaba bunu anlamak için daha kaç Ebrular göndermek gerek?
Acaba aynı sokaklarda dolaşıp bu evlerde mi saçlarımıza kırlar düşecek ne dersiniz? Ömrümüzü bu köşede mi tüketeceğiz? Peki bu cesaret mi yoksa korkaklık mı? Karar veremiyorum...
Gidenlerin ve dönenlerin buraya tekrar gelmesi, yanıbaşımızdaki dostların hep bizimle olması umuduyla... Çünkü çekilmiyor uzaklar onlar olmayınca...
Resim: Mehmet Aksoy'a ait Ayrılık isimli mermer heykel
2 yorum:
Attention!
Yorum Gönder